Ekrem İmamoğlu ile Rasim Ozan Kütahyalı Arasındaki Hukuki Çekişme: Hakaret, Tazminat ve Soruşturmalar Geçtiğimiz yıl, Ekrem İmamoğlu ile Rasim Ozan Kütahyalı arasında yaşanan gerilim, hakaret suçlamaları ve tazminat davaları ile gündeme geldi. Kütahyalı'nın İmamoğlu’na yönelik sert açıklamaları, büyük bir hukuki sürecin başlangıcına neden oldu.Kütahyalı'nın "Kürtlerin sırtına basarak kazanamayacağını görüyorsun, riski alarak söylüyorum her türlü şerefsizliği yapıyorsun" gibi ifadeleri, İmamoğlu’nun bir süre gündeminde kaldı ve ardından büyük bir hukuki çatışmaya dönüştü. CİMER Üzerinden Yapılan Şikâyet ve Soruşturma Başlatılması 28 Mart 2024 tarihinde, Rasim Ozan Kütahyalı’nın sözleri üzerine bir vatandaş CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) üzerinden şikâyette bulundu. Şikâyette, Kütahyalı’nın, İmamoğlu hakkında hakaret içeren ifadeler kullandığı ve bu durumun yasal bir yaptırıma tabi tutulması gerektiği belirtildi. Şikâyet üzerine, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Başsavcılık, Kütahyalı’nın söyledikleriyle ilgili olarak hakaret suçundan soruşturma açtı. Ancak Kütahyalı’nın ifadelerinin kamu görevlisi olan Ekrem İmamoğlu’na yönelik değil, şahsi bir saldırı olarak değerlendirilmesi gerektiği ifade edildi. Ayrıca, İmamoğlu'nun suç duyurusunda bulunmaması ve şikâyet bulunmaması durumu da dikkate alındı. Hakaret Suçunun "Uzlaşmaya Tabi" Olması 15 Mayıs 2024’te Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Başsavcılık, Kütahyalı’nın sözlerinin, İmamoğlu’nun kamu görevi nedeniyle değil, kişisel olarak söylenmiş olduğunu belirtti. Bu nedenle, Kütahyalı’nın ifadelerinin hakaret suçunu değil, uzlaşmaya tabi bir hakaret suçunu oluşturduğunu ifade etti. Başsavcılık, Ekrem İmamoğlu’nun bu sözlere dair suç duyurusunda bulunmadığını ve şikâyet bulunmadığını da vurguladı. Bu karar, hukukun çeşitli boyutlarında tartışmalara yol açtı. Kamu görevlilerine yönelik hakaretin, daha ağır yaptırımlara tabi olması gerektiği görüşü savunulurken, bazıları da bu tür ifadelerin kişisel bir hakaret sayılması gerektiğini savundu. Yine de, Başsavcılığın verdiği karar, Kütahyalı’yı suçsuz saymak anlamına gelmiyor, çünkü uzlaşmaya tabi bir suçtan dolayı tazminat ödenmesi de gündeme geldi. Tazminat Davası ve Mahkeme Kararı Ekrem İmamoğlu, Kütahyalı’nın bu sözlerini, kişilik haklarına yönelik bir saldırı olarak değerlendirerek mahkemeye başvurdu. 23. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada, 5 Aralık 2024’te önemli bir karar alındı. Mahkeme, Rasim Ozan Kütahyalı’yı 60 bin lira tazminat ödemeye mahkum etti. Mahkeme, Kütahyalı’nın İmamoğlu’na yönelik hakaretlerinin, kamuoyunda kişilik haklarına büyük bir zarar verdiğini ve bu nedenle tazminat ödemesi gerektiğini belirtti. Kütahyalı’nın avukatı ise, müvekkilinin ifadelerinin mesleği gereği yapılan bir yorum olduğuna ve bu yorumların ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilebileceğine dikkat çekti. Ancak mahkeme, bu savunmayı kabul etmedi ve İmamoğlu’nun kişilik haklarına saldırı olarak kabul etti. Hukuki Sürecin Sonuçları ve Kamuoyundaki Yansımaları Bu davanın sonunda Ekrem İmamoğlu'nun lehine çıkan karar, hakaret suçlarının ve tazminat davalarının nasıl işlediğine dair önemli bir örnek teşkil etti. İmamoğlu’nun kamu görevlisi kimliği, kendisine yönelik hakaretlerin daha büyük bir zarar oluşturduğunun kabul edilmesini sağladı. Ancak yine de Kütahyalı’nın avukatının savunması, ifade özgürlüğü ile kişisel haklar arasındaki sınırların ne zaman aşıldığının sorgulanmasını beraberinde getirdi. Kütahyalı’nın, yaptığı açıklamalarla ilgili olarak hem hukuki hem de toplumsal olarak nasıl bir yol izleyeceği de merak konusu. Medyada yapılan yorumların, ifade özgürlüğü ve kişilik hakları arasında denge kurularak, daha dikkatli bir şekilde yapılması gerektiği düşüncesi, özellikle toplumsal figürler ve kamu görevlilerine yönelik açıklamalarda önemli bir tartışma yaratıyor. Sonuç olarak, bu dava, sadece iki kişinin arasında yaşanan bir anlaşmazlık değil, aynı zamanda Türkiye'deki ifade özgürlüğü, hakaret ve tazminat yasalarının ne şekilde uygulandığına dair önemli bir örnek oldu. Hem siyasi figürler hem de basın mensupları için, ne zaman yorum yapmanın bir suç olabileceği ve kişilik haklarına saygı gösterilmesi gerektiği hususlarının dikkatle ele alınması gerektiği ortaya çıktı.